1956 yılında Nevşehir’de doğdu. 1977'de Ülkü Ocakları Ankara İl Başkanı, 25 Mayıs 1978'te de Ülkücü Gençlik Derneği Genel Başkan Yardımcılığı'na seçildi. 1979 yılında İstanbul'a yerleşti. İstanbul'da kaldığı dönemde, Mehmet Ali Ağca'nın hapisten kaçma eylemini Oral Çelik ile birlikte organize etti. Mehmet Ali Ağca ve arkadaşlarına pasaport temin etti.
12 Eylül 1980'ü izleyen aylarda yurt dışına çıktı. Bulgaristan ve Viyana'da bir süre kaldı. 13 Mayıs 1981'de Ağca tarafından gerçekleştirilen Papa Suikastı tertipçilerinden olduğu ileri sürüldü. 22 Şubat 1982'de İsviçre'de Mehmet Saral adına düzenlenmiş pasaportla yakalandı, ancak serbest bırakıldı. 9 Eylül 1982'de İtalyan kökenli kontra lideri Stafane Deele Chiaie ile birlikte Amerika'da yapılan Dünya Anti Komünistler Birliği toplantısına katıldığı iddia edildi. 22 Ekim 1983'de Paris'te MİT ile ilişkiye geçti. Ermeni terör örgütü ASALA'ya karşı 5 eylemde bulunduğu, MİT resmi belgelerine yer aldı. 22 Ekim 1984'de Paris'te yakalandı. Fransa'da 4,5 yıl hapis cezasına çarptırıldı. 16 Eylül 1985'de Papa Suikasti Davası'nda tanık olarak konuştu. Oral Çelik'in suikast ile ilgisi olmadığını, Ağca'nın Bulgar ajanı olabileceğini iddia etti. Çatlı, kısa bir süre sonra Fransa tarafından 7 yıl ceza aldığı İsviçre'ye iade edildi. 21 Mart 1990'da Zug cezaevinden kaçtı.
1993'de Türkiye'ye gelen ve taşıdığı Şahin Ekli adına düzenlenmiş pasaport ile gözaltına alındı. Aynı tarihte serbest bırakıldı. Türkiye'de Mehmet Özbay sahte kimliğini kullandı. İstanbul'da 6 şirkete ortak oldu ve ticaret hayatına atıldı. 3 Kasım 1996 tarihinde Balıkesir'in Susurluk ilçesi yakınlarında geçirdiği trafik kazasında öldü.
5 Kasım 1996'da Nevşehir'de yapılan cenaze törenine, BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu, Drej Ali olarak tanınan Ali Yasak ve bazı ülkücüler ile yaklaşık olarak 4500 kişilik bir topluluk katıldı. Türk bayrağına sarılı tabutu, Necdet Ersan Mezarlığına defnedildi.
--------------------------------------------------------------------------------
İddialar
Tansu Çiller'in başbakanlığı döneminde PKK'nın finansörü olarak görülen işadamlarına yönelik operasyonlarda yer aldığı; 15 Mart 1995'de Azarbeycan'da düzenlenen darbenin organizasyonunda yer aldığı; Tarık Ümit'in kaçırılıp öldürülmesi olayını düzenlediği; ilişki içinde olduğu Özel Harekatçı Polisler ile birlikte Ömer Lütfü Topal cinayetini gerçekleştirdikleri; Mehmet Ali Yaprak'ı fidye almak için kaçırdığı; devletin çeşitli resmi belgelerinde iddia edilmektedir.
--------------------------------------------------------------------------------
SÖYLEŞİ
Babam Çatlı Kitabı Üzerine Gökçen Çatlı ile söyleşi...
Soru: Kitap çıktıktan sonra ki duygularınızı alabilir miyiz?
Kitabı inanarak yazdım. Yayınevi müdürü Osman Bey, kitabın kapaklanmış halinin bittiğin müjdesini verdiğinde, kendimden hiç ummadığım bir tepki geldi. Bu benim özelim ama göz yaşlarıma hakim olamadım. Uzun ve zorlu sayılabilecek dört yılın maratonu, yani inanarak kaleme aldığım babam Abdullah Çatlı’nın hayatını belirleyen kıstaslar, bilmeyenlerin de bilgisine sunulacaktı. Bu çok şey demekti. Sabır ve sukunet içerisinde bekledeğim zaferin ilk anahtarıydı. Bu nedenle o süreçten bugüne yaşamış olduğum son derece faziletli. Bunları da yoğun olarak yaşadığımdan olsa gerek, kendimim ifade etme zorluğu hissediyorum. Ama özetle kendime yakın gördüğüm büyüklerimin, tarihi bir misyonu başarıyla bitirdiğiimi söylemelerinden onur duyuyorum.
Genç Yaşta Şöhret Olmak Nasıl Bir Duygu?
Şöhret kelimesi benim konumumdaki birine antipatik hatta çok düzeysiz geliyor. Bizler mütevazi insanlarız. Samimiyetle yapılan hiçbir icraatın karşılığı beklenemez, bekleyenlerinde samimiyetinden şüphelenmeli. Vefat etmiş biri tarafından gelecek olan şöhreti kapımdan içeri sokmam. Ama derseniz ki, özellikle kitabın başarısıyla birlikte daha göz önüne çıktınız, bu da sizi tanımamıza sebeb oldu bu daha uygun olur. Kitapla birlikte mücadeleme inananlar adeta kitle hareketi oluşturdu. Şu an ciddi ve özellikle objektif olarak bir anket yapılsa Abdullah Çatlı gönüldaşlarının ne denli çoğaldığı dikkat çekecektir. Bunun altını önemle çizerim.
Keşke yazsaydım veya yazmasaydım dedikleriniz oldu mu?
Kitapla ilgili pişman olduğum bir şey yok. Kaleme aldığım her satırın arkasındayım. Yazamadıklarım değil yazmadıklarım benim seçimim olduğundan bunda gönlüm rahat. Kitabın içeriği sıcak bir rüzgar estirdi. Tabii estirirken kimilerini savrulmakla rahatsız etti, kimilerinin yüreğini ferahlattı. Bakın gerçek tektir. Yorumun ise yüz anlatım şekli vardır. Ben burada demagoji yapıp yorumlarımda sakız gibi sündürme işlemi yapmadım. Bildiğim gerçeklere yer yer hacim katarak, madalyonun ötekini yüzünü değilde, esas yüzünü çevirdiğimden samimiyetimde olası bir pişmanlığa meydan tanımadım. Her şey planladığım gibi üzere seyir aldı.
Kitapla Birlikte Harekete Geçen Taşlar Oldu mu?
Oldu. Dediğim gibi sivil harekette ciddi dalgalanma mevcut. Öteki taraf adına ketum davranmak isabetli karar ama şu bir gerçek ki, Abdullah Çatlı olgusunun tüm çıplaklığıyla açıklanmasındna rahatsız olanlar, 24 yasşındaki bir kızın ciddiyetle gerçeklere ışık tuttacağını ve bunun bu denli benimseneceğini tahmin edememiş olmalarından sanırım onları hayalkırıklığına uğrattım. Neticede rahatsız olanın da olmayanın da birleştiği bir nokta var: Abdullah Çatlı’ya saygı duyuyorlar. Zaten babamın benimsemiş olduğu yaşam biçimi bunu otomatikman beraberinde getiriyor.
Olumlu ve olumsuz aldığınız eleştiriler hangi yöndeydi?
Bir kere burada çok net bir tablo çıktı ortaya: kitap bekleniyordu. Bundan ibaret, açıkcası olumlu destek ve eleştiriden ziyade köstek grubunun atağının olacağını düşünüyordum. Ama öyle olmadı. Dört yıldır babamı Susurluk çetesine dizisine dahil eden bazı medya kuruluşları bile bana sonsuz cevap ve ifade etme olanağı tanıdılar. Hatta kitabın içeriğinden etkilendiklerini söyleyen gazeteciler bile oldu. Bu da ülkemizin haber isthbaratını sağlayan medyaya karşı azalmış güvenimi bir nebze azalttı. En fazla altı okurdan olumsuz eleştiri aldım. Bunları da doğal karşıladım. Neydi bunlar: yazım yanlışlıkları, bazı konularıbıçak sırtı gibi kesip atmam, objektifliğimden şüpheye düşenler. Yazım yanlışlıklarının olma sebebi kitabın matbaaya en hızlı şekilde verilmek zorunda olmasından kaynaklandı. Anlıyacağınız bizim de o dönemde tereddütlerimiz vardı. Kitap öyle ya da böyle derhal piyasaya sürülmeliydi. Dolayısıyla son okumayı yapamadım. Ama yazım yanlışlıklarını son baskılarda düzelttik. Taraf tuttuğumu söyleyenlere yanıt olarak şunu verebilirim: benim kadar en aza indirgenmiş şekilde taraf tutmuş kim var? Tabii burada diğer yazarlardan farklı olan konumumu unutmamak ve şunun da altını çizmek gerekir. Benim kitabımı kimse yönlendirmediği ve bilgiler direk benden çıktığı için yazdıklarım ondan bundan alma potpori bilgiler değil. Dolayısıyla benim gerçeğimi yazarken taraf tutmam hayal ürünü bir hayatı yazmam anlamına gelirdi. Bu da her satırda kendini belli ederdi.
Bir diğer olumsuz eleştiri ya da aeksik olarak bulunan, konuları bıçak sırtı gibi kesip atmam aslında kitabın ilerleyen safhalarının satır aralarında inceden inceye eksik kalanlara dokunma yöntemini izledim. Şayet daha dikkatli okuncak olunursa çizdiğim tablonun rötuşlarını göreceklerdir.
Olumlu eleştirileri kısaca özetleyecek olursak olursam: bu çalışmayı bekleyenler yüreklerine su serpildiğini, gizlenen önemli olaylara vafik olduklarını, Çatlı’ya hayranlıklarının arttığını, yeni doğan bebeklere babamın adını verdiklerini, kitabı çok akıcı bulduklarını ve ciddi bir yazı örgümün olduğunu... ve bunlar gibi daha neler neler. İnandığım değerlere sıkı sıkıya asılmama yeni vesile olan bu düşüncelerin sahiplerine ne desem az gelecek. Aslında burada eklencek bir şey daha var. Kapalı kapılar ardında, bu kitabı benim yazmadığım söylenmiş! Lütfen ciddi olsunlar. En azından medyaya canlı olarak verdiğim roportajlardan hareket ederek bu söylemlerindeki haksızlığı düzeltsinler. Olur mu böyle şey.
Kitabın best seller olmasını bekliyor muydunuz?
Benim için daha önemlisi her türlü kitleye yayılması ve elatı kitabı edilmesiydi. Okurlar bana bu açıdan sahip çıktılar. Bunun değeri benim için hiç bir şeyle ölçülmez. Bütün bu kargaşa arasında bu manaviyatı bana yaşatanlara ve mucadeleye ortak olanlara boynumun borcunu nasıl öderim hiç bilmem. İnşaallah Allah (c.c.) nasip eder ve atılımlarım devam ederse, belki bir nebze de olsa bu desteğin karşılığını verebilirim.
Gelecekle ilgili projelerinizi bizimle paylaşır mısınız?
Şu an 24 yaşındayım ve son sınıf öğrencisi olarak bir devlet ünv. Yabancı dil üzrine eğitim alıyorum. Eğer bir aksilik çıkmaz ise gelecek yıla uluslararası ya da siyasal okumak istiyorum. Üçüncü bir yabancı dili kafaya takmış bulunuyorum. Boş durmayı sevmediğimden hep arayış içerisindeyimdir. Aslında bu beni yoruyor. Bunun haricinde iş açacak kadar özel bir konu üzerine deneyimim yok.
Kitabın devamı bekleniyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Gerçekler ne yazmakla ne de söylenmekle tükenir. Şayet söyliyeceklerim bitmediyse, bu vaziyet bir netice gösteriyor. Ancak bunu şimdilik askıya almış durumdayım.
Sizin Ekleyecekleriniz var mı?
Gökçen Çatlı:Su an ülkemiz ağır bakımda. Yorum, avuntu, teselli, sorun sunmalardan ziyade neticeye ihtiyacımız var. Ülkemiz şifa bekleyen hasta miasli ağır bakımda. Sözüm Ankara’ya; bize aspirin tedavisi vermekten vazgeçsinler. Başımız ağrımıyor, ağır bakımdayız.